15 Ekim 2014 Çarşamba

Gönül Öney ile Kadın ve Sanata Dair…


Dünya literatürlerine girmiş önemli bir sanat tarihçisidir Gönül Öney. Ayrıca,  dekanlık, rektör yardımcılığı ve üniversiteler arası kurul üyeliği görevlerinde bulunarak uzun süre Ege Üniversitesi’ne hizmet etmiş bir yöneticidir. Daha da önemlisi öğrencilerinin ve çalışanlarının hep sevgisini kazanmış özel bir insandır.

O bir bilim insanı, bir yazar, bir öğretmen, bir yönetici… Ancak hepsinden önemlisi o bir kadın ve annedir. Hem de kadınların sürekli arka planda kaldığı bir dönemde öne çıkan ve tüm bu meziyetlere sahip olabilmeyi başaran özel bir kadın. Onunla daha önce yaptığımız söyleşimizde bizlere, ülkemizde sanat tarihine verilen önemden ve Rahmi H. Ünal ile birlikte bu günlere getirdikleri EÜ Sanat Tarihi Bölümü’nün kuruluş aşamasından ve sonrasında çekilen sıkıntılardan bahsetmişti. Bu röportajımızda ise kendisinin kadın ve sanat hakkındaki değerli düşüncelerini sizlerle paylaşmak istedik.


Hakan Gündüz: Hocam, biz sanat tarihçileri sizi eserlerinizle, araştırmalarınızla ve yöneticiliklerinizle çok iyi tanıyoruz; ancak sizi daha yakından tanıyabilmek için şunu sormak istiyorum: Bu kadar başarılı bir kadın olmanızda kişisel ve çevresel faktörler nelerdi, bunda Katharina Otto-Dorn gibi önemli bir kadın bilim insanın öğrencisi olmanın etkisi varmıydı? Bize biraz o yıllardan bahseder misiniz?

Gönül Öney: Otto-Dorn Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Bölümü’nde ilk sanat tarihi kürsüsünü kuran profesördür. O zaman Ankara’da sadece İlahiyat Fakültesi’nde Suut Kemal Yetkin tarafından sanat tarihi dersleri verilmekteydi.  Sanat tarihinin bir bölüm olabilmesi için ilk adım Otto-Dorn tarafından atıldı. Tabii, Otto-Dorn bize Türk Sanatı’nın kapılarını açan kişi oldu. Onunla bütün Anadolu’yu dolaşarak doğudan batıya, en ücra köşelere kadar Selçuklu eserlerini, Osmanlı eserlerini ve Beylikler Dönemi eserlerini tanıdık. Otto-Dorn’un çevresi ve onun kütüphanesiyle birlikte var olduk biz ilk kuşak sanat tarihçileri.


H.G: Otto-Dorn sizin ve birçok önemli sanat tarihçinin meslek hayatınızda önemli bir yere sahip bir kişi sanırım.

G.Ö: Otto-Dorn bize her şeyden önemlisi bir sistem kazandırdı. Tabii ki Türk Sanatı’nı her bölümüyle, her ayrıntısıyla dört yıllık bir eğitim hayatında görmek tanımak mümkün değildir ama dediğim gibi Otto-Dorn çalışma konusunda bize doğru bir sistem kazandırdı. Bir esere nasıl bakılması, bu eserin nasıl araştırılması, neyi ön plana almamız gerektiğini, akademik bir bilinç kazandırarak bizlere o öğretti. Ben Otto-Dorn’un Almanca bilen tek öğrencisiydim ve aynı zamanda derslerini tercüme ediyordum. O bakımdan onun dili gibi olmuştum. İnsan onun konferanslarını derslerini çevirirken adeta beyni gibi oluyor. Hatta bazen bu dersleri ben veriyormuşum gibi hissediyordum. Tabii, bu bana hocalık ve öğrenciye yaklaşım konularında çok önemli bir tecrübe ve alışkanlık kazandırdı. Her ne kadar her çeviriden, her dersten önce heyecandan şiddetli karın ağrıları çeksem de, ağrıların üstesinden çabuk gelmeyi öğrendim. Daha sonra Otto-Dorn ile birlikte yurtdışı seyahatlerine başladık. Mesela Suriye’ye birlikte gittik. O dönemde Suriye hiç incelenmiyordu, araştırılmıyordu. Halbuki, Türk Sanatı’nın genelini anlamak için Suriye’yi, İran’ı, Mısır’ı, Orta Asya’yı ve Kuzey Afrika’yı bilmek, yani tüm medeniyeti kökleriyle bilmek gerekirdi. İşte o tüm Emevi saraylarına beraber gittik, gezdik, araştırdık. İran’da Otto-Dorn ile birlikte iki projeye katıldım. Bütün İlhanlı ve Selçuklu türbelerini, doğudan batıya incelemek üzere iki yaz çalıştık. Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde misafir olduk. Selçuklu Sanatı’nın tüm evrelerini tanımak adına bu çok önemliydi. Otto-Dorn olmasaydı bana öyle bir kapı açılamazdı ve o çevrelere o kadar kolaylıkla giremezdim. Yine o dönemde ben taze bir asistanken İlk Uluslararası Türk Sanatı Kongreleri’ne katıldım. İlk olarak 1959 yılında Ankara’da yapılan kongreye dinleyici olarak katıldım ve bildirileri izleme şansı elde ettim. Daha sonra Oxford’taki Uluslararası Türk Sanatı Kongresi’ne bildiriyle katıldım ve bu kongrenin Uluslararası daimi üyeliği ve Ulasal üyeliğini yaptım.

                                                                Katharina Otto-Dorn

H.G: Anladığım kadarıyla Otto-Dorn’un çevresi dünya çapında çalışmalar ve araştırmalar yapmanızda ve bu çevrelerde tanınmanızda da etkili oldu.

G.Ö: Elbette, bu Otto-Dorn’un uluslararası çevresi sayesinde oldu. Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya ve özellikle Londra müzelerinde çalışma şansım oldu. Sonra Otto-Dorn Türkiye’den ayrılarak, yeni bir İslam ve Türk Sanatı Bölümü kurmak üzere Los Angeles Üniversitesi’ne gitti. O gittikten sonra ben çalışmalarıma aynı şekilde Japonya’da Mısır’da Pakistan’da Hindistan’da ve hatta Sovyetler Birliği’nde devam ederek o dışa açılımı sürdürdüm. Ve yine Otto-Dorn’un davetiyle Amerika’ya gittim ve orada bir konferans verdim. Sonra Halil İnalcık’ın davetiyle Chicago’ya gittim. O da Washington ve Chicago müzelerini tanımama vesile oldu. Daha sonra başka davetler de oldu.
Bir de şunu unutmayalım ki, o dönemde Türkiye’de sanat tarihiyle ilgili Türk Tarih Kurumu’nda bile çok az yayın vardı. Otto-Dorn’un geniş bir kütüphanesi, büyük bir arşivi vardı ve ben ondan yararlanabiliyordum. Onun yönlendirmeleriyle ben kütüphanemi genişletebildim.

                                                             Rahmi H.Ünal ile Birlikte

H.G: Bildiğimiz kadarıyla Türk Sanatı açısından büyük bir öneme sahip Kubad Abad Kazısı’na da Rüçhan ve Oluş Arık hocalarımızla birlikte katıldınız.

G.Ö: Oluş Arık benim sınıf arkadaşımdı; biz onunla birlikte doktora yaptık ve aynı gün doçent olduk, bütün Anadolu’yu birlikte dolaştık ve Kubad Abad kazısına da birlikte katıldık. Bana göre; Kubad Abad kazısı en önemli Türk kazısıydı. Ben orada iki yıl çalıştıktan sonra İzmir’e geçtim, fakat Oluş ve Rüçhan(Arık) birlikte yıllarca bu kazıya devam ettiler.

                                         Beyşehir Kubadabad Sarayı Çinilerinden Bir Örnek

H.G: Daha önce bölümümüzün tanıtım filmi için bu konu hakkında uzun uzun konuşmuştuk hocam, şimdi de dergi okurlarımız için kısaca EÜ Sanat Tarihi Bölümü’ne gelişinizden bahseder misiniz ?

G.Ö: Rahmi Bey(Rahmi Hüseyin Ünal) 1980 yılında Ege Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi Bölümü’nü kurdu ve aynı yıl beni göreve davet etti. 1981 yılında ilk öğrencilerimizi almaya başladık. Tabii, Rahmi Bey’in de Fransa Sorbonne’da doktora yapması ve Surdell’in öğrencisi olması ona da bir yurt dışı deneyimi ve tecrübesi getirmişti. Ben de İzmir’e gelmeden önce Berlin’deydim ve bu bölüme başlarken oradan büyük bir kitap bağışı aldım. Bunun yanında fotoğraf laboratuarımızın her türlü ekipmanını oradan temin ettim. O yıllarda bunlar Türkiye’de kolay kolay bulunmuyordu, bu yüzden çok önemliydi.  O bakımdan EÜ Sanat Tarihi Bölümü biraz şanslı doğdu. Hem Rahmi Bey’in arşivinden hem benim arşivimden orijinal malzemelerle ders vermeye başladık. Sonra Rahmi Bey, bunu öğrencilerle yaptığı sistematik Anadolu gezileriyle geliştirdi. Bende aynı şekilde Japonya, Avrupa, Amerika, Kuzey Irak, İspanya, Yunanistan gibi yurt dışı gezilerimle bunu destekledim.O zamanda  müze gezilerini almak çok zordu ve biz hakikaten ciddi temaslarımızla bunları sağlayabildik. Bir de şu var ki: o dönem de iyi fotoğrafçı olmak zorundaydık. Gezdiğimiz, araştırdığımız tüm eserleri fotoğrafladık. Şuna da belirtmem gerekirki biz hiç bir slaytı evimizde bulundurmadık. Hakikaten bugün Sanat Tarihi arşivine girdiğimde benim 30-40 yıl önce çektiğim fotoğrafların hala durduğunu ve korunduğunu görüyorum, çok mutlu oluyorum. Bunun için de, bunu sistematik bir şekilde muhafaza eden bölümümüzün fotoğraf uzmanı Hasan Uçar’ımıza teşekkür ediyorum.
                                                        Anadolu Gezilerinden Bir Kare

H.G: Yeri gelmişken hocam, sanırım bu aralar sizin öğrenciniz ve bizim de çok sevdiğimiz bir hocamız olan Sevinç(Sevinç Gök) hocamızın hazırlamakta olduğu değerli bir eserle de ilgileniyorsunuz.

G.Ö: Evet gerçekten çok önemli bir eser hazırlıyor hocanız. Pera Müzesi’nde bulunan 500 adet Türk-İslam seramiğini inceliyor ve bunu bir kitap haline getiriyor.Ben de bu eserini takip ediyorum. Çünkü onu kızım gibi seviyorum ve onun yetişmesine katkıda bulunduğum için  büyük gurur duyuyorum.

                                               Doç Dr. Sevinç Gök Agora Kazı Alanı

H.G: Bilindiği gibi tüm dünya bir modernleşme süreci yaşamaktadır. Bu süreç düşünsel, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasal ortam gibi neredeyse her alanda mevcut yapının değişmesine neden olmuştur. Bu anlamda Türkiye’nin modernleşmesinde sizce kadının konumu ve etkisi nedir?

G.Ö: Çok geniş bir soru. Türk kadını bir çok alanda öne çıkmış durumda. Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde, kadına önem verilmesiyle birlikte her alanda kadın sanatçılar yetişmeye başladı. O Harika Çocuklar Projesi ile Suna Kan, İdil Biret ve onları izleyen birçokları gibi müzik alanında çok çok başarılı gençler yetişti ve onların devamı hala gelmekte. Kemanda, piyanoda, balede de öyle. Hiç yoktan bir bale gelişti. Sadece klasik balede değil modern balede de öyle. Kardeşim Duygu Aykal’da da olduğu gibi, birçok yeni gelişmeler oldu, kareografiler yapıldı. Resim alanında sayamayacağımız kadar çok başarılı kadın var. Seramikte de öyle. Seramik alanında İzmir’de bildiğimiz tanıdığımız üniversiteden yetişen seramikçi başarılı kadınlarımız var ki; bence erkeklerden çok onların adı duyulmakta. Sadece küçük eserlerinde değil mimari süslemede de gayet özgün çeşitli eserler ortaya koyuyorlar. Bununla birlikte çok sanat tarihçisi yetişti. Şöyle bir geriye dönüp bakarsak, o kadar çok kadın sanat tarihçisi var ki, büyük baş yapıtlarıyla, araştırmalarıyla isim yapmış birçok önemli ismin yanında genç arkadaşlar da var. İki yılda bir Ortaçağ Kazıları Sempozyumu’na katılıyorum. Genç arkadaşların arasında özellikle kızların başarısı beni çok etkiliyor. Arkeoloji alanı da öyle. Halet Çambel gibi birbirinden başarılı arkeologlarımız var. Bugün bakıyorsunuz ki birçok kazının başkanı kadın. Mesela Ege Üniversitesi hocalarından Kadı Kalesi Kazısı Başkanı Zeynep Mercangöz, Klaros Kazısı başkanı Nuran Şahin..Tomris Bakır Çanakkale’de kazıyordu. Yani birçok alanda kadınlarımız gurur verici işler yapıyor. Hele opera dünyasını hiç saymayayım. Biz hala ilk olarak Leyla Gencer’i çok anarız, hatırlarız ama o kuşaktan birçok başarılı kadın var.

                                       Prof. Dr. Zeynep Mercangöz Kadı Kalesi Kazı Alanı

H.G: Çatalhöyük ve Hacılar kazılarında görülen M.Ö. 8000-6500 yıllarına ait Ana Tanrıça figürlerine bakacak olursak, aslında Anadolu’da kadına verilen önemin çok eskilere dayandığı anlaşılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde nedense kadına verilen önem azalmıştır. Ancak bahsettiğimiz  ve ülkemizde de etkili olan modernleşme sürecinde Anadolu kadını aktifleşmeye başlamıştır. Size şunu sormak istiyorum: Günümüze bakacak olursak; ülkemizde kadınlara gereken önemin verildiğini ve kadınların sanat, ekonomi, siyaset ve spor gibi alanlarda yeteri kadar etkin olduğunu düşünüyor musunuz?

G.Ö: Kadının Anadolu tarihinde, arkeolojik çağlardan sonra da mutlaka önemi vardı. Özellikle Selçuklu dünyasında kadın çok önemli bir yere sahipti. Selçuklu sarayında kadın çok önemliydi ve bu gelenek Göktürklere kadar uzanıyordu. Tabii ki Türkiye’de kadınlar, özellikle iş hayatında, üniversitelerde ve eğitim dünyasında çok çok aktifler. Dikkat ederseniz Anadolu’nun en ücra köşelerinde gidip öğretmenlik yapıyorlar.  Akademisyen bakımından bir kıyaslama yapacak olursak; Avrupa ve Amerika’nın önünde olduğumuz söylenebilir. Bizde çok daha fazla akademisyen kadın var.  Kadının siyaset dünyasında da daha fazla rol almasını isterim. Kadın milletvekilleri ve kadın bakanlar kıyaslandığında maalesef aynı şeyi söyleyemeyiz. Eğer kadınlar siyasette biraz daha  etkin olsaydı belkide bu kavga, çekişme ve savaş ortamlarından daha hızlı çıkabilirdik. Ancak yine de, artık yavaş yavaş kadın kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız ve valilerimiz  de olmaktadır. Bu iyi bir gelişme.

                             Lüster Teknikli ve Bağdaş Kurmuş Kadın Motifli Çini Seramik

H.G: Son olarak hocam, siz hem bir aydın, hem bir sanat tarihçisi, hem de bir kadın olarak bizlere, doğru düşünen iyi yetişen bir nesil olabilmemiz için ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

G.Ö: Başarının sırrı sevdiğin işi yapmaktan geçer. Bir işe gönül vererek kalpten yaptığınız sürece size tüm kapılar açılacak ve başarılı olacaksınızdır. İstemek her şeyin ilk koşuludur. Üniversiteden mezun olmakla sanat tarihinin çok küçük bir bölümünü öğreniyorsunuz ve daha sonra bu bilgi birikiminiz büyüyor büyüyor ve kocaman bir okyanus oluyor. Bu yüzden ne ben ne diğer meslektaşlarım her şeyi bilemeyiz. Bütün sanat tarihini düşünürsek çok azını biliyoruz.  Ama bir sezgimiz, sistemimiz, bakmak, görmek derlemek, değerlendirmek yetimiz var. Bir de çok görmek, çok karşılaştırmak, zamanla insanda süzme bal gibi bir şeyler oluşturuyor. Hiç farkında olmadan bir şeye bakarken değerlendirme yapabiliyorsunuz. Bu nedenle çok görmeli, çok araştırmalı ve çok karşılaştırmalısınız. Sizleri böyle güzel işler yaparken görünce çok mutlu oluyorum ve  hepinize başarılar diliyorum.


Gönül Öney Kimdir?
Gönül Öney 1933 yılında Berlin’de doğmuştur. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden mezun olmuş, 1957 yılında aynı üniversitede asistan olarak çalışmaya başlamıştır. 1961 yılında Sanat Tarihi dalında doktorasını tamamlamış; 1967 yılında da doçent ünvanı almıştır. 1972-81 yıllarında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde profesör olarak görev yapmıştır. 1981 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’ne atanmıştır. 1982-92 yıllarında bu fakültenin dekanlık ve senato üyeliği görevlerini üstlenmiştir. 1992-2000 yıllarında Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Üniversiteler Arası Kurul Üyesi olarak hizmet vermiştir. Bu tarihten sonra emekli olan Gönül Öney bilimsel çalışmalarına aralıksız devam etmiştir. Onlarca kitaba ve sayısız makalelere imza atan  Öney, dünya literatürlerinde  önemli ve saygın bir bilim insanıdır. 1965-66 yıllarında Konya Beyşehir Gölü kıyısında bulunan Kubad Abad Sarayı kazılarına katılmış ve burada bulunan çinileri inceleyip; sonrasında yaptığı araştırmalar ve yayınlarla Çini Sanatı’nın duayenlerinden biri olmuştur. Çini ve Ahşap Sanatı’nın en önemli araştırmacılarından biri olarak kabul edilen Öney 1968-79 yıllarında da Adıyaman Samsat Höyüğü kazılarına katılmıştır. Türk-İslam Sanatı üzerine dünya çapında birçok esere imza atan Öney’in Amerika, İngiltere, İsviçre, Japonya ve Türkiye’de yayınlanan Türk Sanatı ile ilgili çeşitli kitap ve makalelerinden bazıları: Anadolu Selçuk Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, İslam Mimarisinde Çini, Beylikler Devri Sanatı  XIV.-XV. Yüzyıl, Akdenizle Kucaklaşan Osmanlı Seramikleri ve Günümüze Ulaşan Yansımaları, Türk Çini Sanatı’dır. Ayrıca Öney, 11 Akdeniz Ülkesinin katıldığı ‘Sınırlar Ötesi Müze’ projesinde Türkiye temsilcisi olmuş ve yayınlanan ‘Erken Osmanlı Sanatı’ eseri 5 dilde basılmıştır. Bunların dışında Sovyet Bilimler Akademisi, Almanya  D.A.D. ve Amerika Fullbright bursu ile bu ülkelerin müzelerinde önemli çalışmalar ve araştırmalar yapmıştır.
Eğitimciliği, araştırmacılığı ve yazarlığının yanı sıra yöneticiliği ile de ön plana çıkan Gönül Öney, 10 yıl Strazburg’ta  Avrupa Konseyi Kültür Mirası Eğitim Komisyonu Üyeliği,  Taşınmaz Tabiat ve Kültür Varlıkları Yüksek Kurulu ve İzmir Bölge Kurulu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı Yayın Komisyonu Üyeliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi Estetik Kurulu Üyeliği, Uluslararası Türk Sanatı Kongresinin Uluslararası daimi ve Ulusal Üyeliği, UNESCO Milli Komisyonu Üyeliği yapmış ve halen Türk- Amerikan Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi’dir.
Yurt İçinde ve yurt dışında sayısız  sempozyum, konferans, panel  ve seminerlere katılan Gönül Öney anısına, 2002 yılında  ‘’Uluslararası Sanat Tarihi Sempozyumu Gönül Öney’e  Armağan’’ adında bir sempozyum düzenlenmiştir. Bunun dışında kendisine Alman Hükümeti Liyakat Nişanı verilmiştir.   Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde bulunan slayt arşivi onun en çok önem verdiği ve özel bir yeri olan eserlerinden biridir.
Nüans Sanat Tarihi Dergisi/ 2. Sayısı Kadın ve Sanat, Ekim 2012 Hakan Gündüz

1 yorum:

  1. Hocam bu dergiye ulaşma imkanım var mı? Lisans tezimi Gönül hoca'nın biyografisini aldım da. Nasıl temin edebilirim.

    YanıtlaSil